Usta



  Rakı erbabı Aydın Boysan

 

 Aydın Boysan, 17 Haziran 1921, İstanbul doğumlu Türk mimar ve gazetecidir. 30 kadar kitabı vardır, en son Uzun yaşamanın sırrı isimli kitabı Türkiye İş Bankası kültür yayınları'ndan çıktı.


91 yaşında olan Aydın Boysan rakı erbabı olarakda bilinir, 70 yıldır rakı içtiğini ama 60 yılıdır evli olduğunu geçen gün Saba Tümer'in programında söylerken 60 yıldır evli olduğunu ve demekki evlenmeye ikna olması için 10 yıl içmesi gerektiğini belirtti. Gerçekten çok kafa adamdır, karşılıklı içilecek bir insanmış ama malesef o erken biz de geç doğmuşuz. Kendisinin tasarladığı ve satışa sunulacak rakı kadehi dahi var, hatta rakı üreticileri ona ürünlerini tattırma için danışıyorlar.





Rakı içmeye ne zaman başladınız?
Biz rakı içmeye henüz 16-17 yaşlarında, Pertevniyal Lisesi'nde öğrenciyken başladık. Dört arkadaş harçlıklarımızı birleştirir, Kumkapı'ya içmeye giderdik. O zamanların Kumkapı'sı bugünkü gibi rezil değildi; birkaç meyhanenin olduğu, gayet sakin bir yerdi. Çok zevkliydi o içmeler. 







Önce kahveye gider, nargile tüttürürdük; rakı tesirini daha iyi göstersin diye. Çünkü paramız az olurdu; topu topu altı lira. Haliyle çok içmeye yetmezdi. Ekonomik olsun diye de böyle önlemler alırdık. Ama dediğim gibi, hala unutamadığım, çok zevkli içmelerdi onlar.

Peki, sizi rakıyla kim tanıştırdı? Babanız mı?
Benim babam içki içmezdi. Yılda en fazla iki kadeh içerdi. Onun bir arkadaşı vardı; Nuri Bey. Beni rakıyla o tanıştırdı sayılır. Bizim evimizde rakı bulunmazdı. O geldiğinde bir koşu bakkala gider, rakı alırdım. Bana içtiğinden tattırırdı. O zamanlar öyleydi; büyüklerimiz tattırırdı bize; "Bir yudum iç bakayım" diye. Öyle öyle başladık içmeye biz de. Sonra mimar oldum, mesleğim gereği Anadolu'da birçok yerde bulundum.Anadolu o zamanlar daha serbest bir yerdi; rakı düşmanı yobazlar türememişti henüz. Dolayısıyla akşam olunca ahbaplarla bir araya gelir, içerdik.
Neredeyse 70 yıldır rakı içen biri olarak rakı içmenin adabını anlatır mısınız?
Evvela aç karnına rakı içmeyeceksiniz. En az yarım saat önce yemeğinizi yemiş, bitirmiş olacaksınız. Aç karnına içmeye kalkışırsanız, midenizi hırpalarsınız. Hem de çabuk devrilirsiniz. Bu yüzden yavaş yavaş, yudum yudum içeceksiniz rakıyı. Sonra, rakı içerken ana yemek yenmez, meze yenir. Sofraya koyulan mezelerden de birer lokma alınır tabağa; yani meze yemek de abartılmaz. Bir de rakı öyle gizli gizli içilmez. Mesela Anadolu'da enteresan bir hadisedir rakı içme. Zıbarana kadar içerler, ama bunu gizlenerek yaparlar. Örneğin Konya, Türkiye'de rakının en çok satıldığı yerlerden biridir, ancak rakı içerken kimseyi göremezsiniz. Ben rakı içmeye başlayalı 70 yıl oldu. Epey kıdemli sayılırım bu hususta. Lakin hiç gizlenerek içmedim. Olsa olsa karımdan gizlenmişimdir. Beş kadeh içtiysem ona üç demişimdir. Tabii o da hiçbir zaman buna inanmamıştır.
Rakıyla beraber meze yenir dediniz. Peki, size göre rakı sofrasının 'olmazsa olmaz' mezeleri hangileri?
Beyaz peynir esastır; muhakkak olmalıdır. Bizim beyaz peynirimiz sultani bir mezedir zaten. Rakı-beyaz peyniri bizden başka bir Balkanlar, bir de Yunanlılar bilir. Deniz mahsulleri de aynı şekilde müstesnadır, rakının yanında iyi gider. Midye, karides mesela. Balık ve her türlü etten lokma alınabilir. Sonra, çoban salata da mutlaka olmalı; ama doğru dürüst yapılacak. Domatesler ve hıyarlar ince ince doğranacak. Sonra bol soğan konacak. Zeytinyağı domates, hıyar ve soğana iyice yedirilecek. Salata hazırlandıktan sonra da bir süre bekletilecek.
Eskiden meyhanelerde servis edilip de artık edilmeyen mezeler var mı?
Cacık mesela. Eskiden olurdu, artık yapmıyorlar. Çünkü zordur iyisini yapmak. Yoğurda hıyar doğramayı cacık yapmak sanıyorlar. Kendiside lezzeti de beyaz peynir gibi sultani bir mezedir. Eğer doğru yapılırsa harika olur.

Peki, iyi cacık nasıl yapılır?
Yoğurdu iyice çırpacaksınız ama su katmayacaksınız içine. Sonra yavaş yavaş zeytinyağı dökeceksiniz yoğurdun içine ve çırpmaya devam edeceksiniz. İyice yedireceksiniz zeytinyağını yoğurda. Hıyarların kabuğunu soyup diklemesine, ince ince doğrayacaksınız. İnce, uzun ve yassı olacak hıyar taneleri ki suyu yoğurda geçsin. Doğradıktan sonra da tuzlayacaksınız. Bir diş sarımsağı doğrayıp havanda tuzla döveceksiniz. Bunların yanı sıra kırmızıbiber, nane, dereotu da katın içine ve hepsini karıştırın. Sonra da buzdolabında bekletin, soğuyana kadar. Bazıları cacığın içine buz koyar; soğusun diye. Ayıptır öyle yapmak.


Meyhanelerde dünden bugüne neler değişti?
Eskiden meyhanenin sahibiyle dost olurduk. Meyhaneye girer girmez ana avrat küfür ederdik, şakasına; "Ulan, eşek herif! Nasılsın?" diye.O da bize hukukumuza göre muamele ederdi. Eski meyhanelerin havası yok tabii yenilerinde. Birtakım gelenekler yok oldu gitti. Eskiden meyhaneci bizi, "Hoşgeldiniz" diyerek kapıda karşılardı. Rakıya başlamadan önce çay ya da Türk kahvesi ikram ederdi. Bunlar, bir ev sahibinin zarif alışkanlıkları idi. Sonra, eskiden koltuk meyhaneleri vardı. Ayaküstü içki içilen meyhanelerdi bunlar. İş çıkışı yorgunluk atmak için memurlar, dükkanını kapatan esnaf eve gitmeden önce buralara gelir iki tek atardı. Ama bakın, iki tek diyorum. Duble değil. Tabaklar ufacık olurdu; üç hamsi, küçük bir parça beyaz peynir verilirdi. O meyhanelerde yok artık. Eski meyhanelerin fukara tarafı, kadınların gelmemesiydi. Şimdi meyhanelere kadınlar da gelmeye başladı. Ya da şöyle ifade etmek lazım: Hanımların gittiği müesseseleri erkekler de benimsemeye başladı. Gayet iyi bir şey bu. Hanımlardan hiçbir saatte, hiçbir yerde uzaklaşmamak gerekir. Öyle bir hıyarlık olabilir mi? O hıyardan hele, hiç cacık olmaz.

Söyleşi;  Tümay Yazıcı


Fotoğraflar blog yazarına aittir.