Son Çıkış

"Evrenimiz, geleceği geçmişin üzerine inşa ederken, her birimizin  eylem ve tercihleri, sonsuz olasılıkta bir başka geleceği olan, sonsuz sayıda paralel evren oluşturur. Böylece geçmişe müdahale edebilen bir zaman yolcusu,  bu müdahalenin sonuçlarını  ancak olası başka bir parelel evren boyutuna taşıyabilir. Değişiklikten zaman yolcusunun geldiği  mevcut evrenin zaman boyutu zarar görmez.  Ne yazık ki,   sonunda evrenin salt  bir zaman boyutu içine anın mutlakıyetine  mahkûm etmenin yolu bulundu. "

Bu esaretten kurtulmak, evreni eski düzenine  çevirmek mümkün olacakmı? Beynimizin anlayış sınırlarının tam da kıyısında bu zorlu mücadelede yer almaya hazırmısınız? "




"Geçmişten geleceğe doğru akan kuant parçacıklarıyla (bizim evrenimiz), gelecekten geçmişe akan (soyut evren) takyon parça-bütünselliği arasında, sıfıra yakın Planck zaman ölçüsünde, bir var olup, bir yok olan mevcudiyetimiz içindeki “an” da, bütün evren ve bütün zeka kavramını anlayarak, bütün düşünerek, hareket edebiliyoruz.  



Varlığımızı, bugün bizim yaptığımız gibi, bizden önce evrimleşmiş  varlıkların,  evrenin her yerinden Kuantum iletişim yoluyla sürekli olarak zihinlerimize akıttıkları telkinlere borçluyuz."

" Bölgesel siyasetlerin sözde ilericilik adına, getirim ve hükümdarlık sağlamak üzere yer küreye yapmış oldukları bilinçsiz müdahale ve tahribat onarılamaz boyutlara ulaştı. Kıtalar arası denizaltı geçiş tünelleri ve Marmara denizi ile Karadeniz arasındaki su kanalı, iki denizin çevre dengesini tahrip etti.
Sulardaki yaşamın iç denizlerden okyanuslara çekilmesi, beraberinde başlayan kıtlık ve karasal iklimdeki değişiklikler yerleşim ve yaşam koşullarını olumsuz etkiledi."

"O zamanlarda Marmara yerleşkesinin nüfusu, aykırı imarlaşma ile  Otuz beş milyona ulaşmıştı. Barınma, beslenme gibi yaşamsal kaynak sorunları baş gösterdi.  Karadenizin nükleer atıklardan mutasyona uğramış zehirli dev denizanaları Marmaraya akarak, denizin mevcut dengesini hızla tahrip etti.  Deniz yaşamını yok edecek miktarda üreyip yayıldılar. Felaketin okyanus sınırlarına dayanması  hayal bile edilemezdi." 

 
"Nasıl başladığının önemi yok, düşen bir yıldırım veya statik boşalma etkisiyle metan salan ölü denizanası gövdeleri alev almıştı.  Zincirleme reaksiyon kıyıları bataklığa dönüşmüş denizleri tutuşturdu.  Sürekli ve sanki sonsuz bir kaynaktan beslenen alevler onlarca sene Dünya atmosferini zehirledi.  Bir süre sonra iyice solunamaz duruma gelen hava nedeniyle yeryüzünde bir milyar insan telef oldu."  


  
Kitlesel insan kaybı açısından, Dünya üzerinde tufan olarak bilinen felaketten, çok daha büyük bir felaketti. İnançlarının anlamı ve gerekçeleri kendilerine binlerce sene önce tebliğ edilerek uyarılan bir kavmin hakim olduğu topraklardan bu  felakatin yayılması  ibretliktir. Yozlaşarak bilinçsizleşip, farkındalığını kaybedenler, binlerce yıl inandıkları değerler adına mazlumiyet çekip, haksızlığa uğradıklarını iddia etmişler, uğruna ölmüşlerdi. Ancak, uyarıyı gereğince algılayamamış,  kıyametleri binlerce sene öncesinden yüzlerine çarpılmıştı.
“Denizler, tutuşturulduğu zaman. ( Kuranı Kerim Tekvir Suresi, 6)”



"Fetihler hemen her zaman diğerlerine zarar vermek için yapılmıştır. Şimdi dünya herkesin birbirini tanıdığı ancak hala çatışmaların ve her türlü korkunun ısrarlı süre ve yoğunlukta yaşandığı bir köy haline dönmüştür. Çocuklarınızın eğitimi ve yaşam koşullarınız kadar sayısız hayvanın, bitkinin yaşam koşulları da sizin politik, finansal, askeri ve dini temsilcileriniz gibi az sayıdaki kişinin elinin altında tutulmaktadır. Oysa bağımsız bireyler olarak insanlar, yazık ki üzerinde ciddiyetle çalışamadıkları bir çok potansiyel yetenekleri de barındırırlar"




Günümüzden 2.000 yıl sonra nasıl görünüyoruz. İnsanlığın var oluş mücadelesi nasıl devam ediyor.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder